Tuesday 4 August 2015

Dişçi Sendromu

Güneşin parladığı pırıl pırıl bir sabahtı. Beynimde yankılanan "yaz geldi, çiçekler açtı, arılar hep dolaştı..." şarkısına Dilay'ın "Dişçiye gitmeyeceğim" fısıltıları eşlik ediyordu. 

Başlarda önemsemedim ve bıkmadan tekrar ettim: "Dişçi geçen hafta dişine koyduğu ilacı çıkarıp, elmalı hamur koyacak ve dişin bir daha ağrımayacak!" 

Dilay 4 yaşında, bu yaşta diş çürüyebiliyormuş, çürüdüğü yerden kırılabiliyormuş ve üç beş ay sonra ağrıdan yemek yemeye engel olabiliyormuş. 

Katar'da olduğumuz dönem diş hızla çürümeye başlamıştı ve bir gün geldi kırıldı, hepsi toplam 3 ay bile sürmedi. O dönem dişçinin adını bile andırmayan küçük ergeni, üstelik doktorlarına hiç güvenmediğim bir ülkede kolundan sürükleyerek koltuğa oturtmadım. İnternette o dönem en çok aranan kelimeler listesi bu durumun beynimde ne kadar yer işgal ettiğini gösterebilir: "4 yaşında diş çürüğü", "çocuklarda diş tedavisi", "çocuklarda diş çekimi", "narkoz"... Narkoz mu(!) 

İlk dönemler her yediği şeyden sonra panikle diş fırçalayıp, ağrımamasını umarak geçti, sonra panik bitti ama dış fırçalama sıklığı baki kaldı.

Nerdeyse beş ay ufak tefek ama kısa ve fırçalama ile son bulan ağrı krizleriyle geçti. Geçen hafta birden bire her yemekte diş ağısı başlayınca üç beş gün dişçinin ne kadar tatlı bir abla olduğuyla ilgili konuşmalar yapıp, ikna sürecini tamamlayarak randevumuzu aldık. Elimizde kırık dişli bir çocuk, kırık dişli bir anne ve kırık dişli bir baba vardı. Aile boyu diş tedavisi seansları başladı.

İlk randevu tahminimden daha az hasarlı geçti. Sakince koltuğa oturan ergenimiz aletlerden çıkan sesten biraz ürkmüş olsa da sonunda ağrı bitecek ve bisiklet alınacak motivasyonu ile tepkilerini yetişkin edasında kontrol etti. İğne yapmadan bir kanal tedavisi gerçekleşecekti. Çürük temizleme bölümünde sinire ulaşıldığını tiz bir çığlıkla anladık. Beklenen bir ağlama krizi başladı ama hala tepkilerini kontrol edebiliyordu, iş çığrından çıkmadı. O gün çürük temizlenip sinire ulaşarak ilaç konuldu, geçici dolgu ile işlem tamamlandı. 

Biraz hırpalanmış ve hafif şok geçirmiş bünye en yakındaki oyuncakçıda istediği bisikleti seçti ama sahip olmak için doktorun dişle işini tamamlamasını bekleyecekti. 

Bir hafta sonra tekrar randevu aldık, tüm hafta dişine konulacak elmalı hamurdan, doktorun dişteki böcekleri nasıl yıkadığına, böcekler arası diyaloglardan, dişler yıkanırken böceklerin nasıl kaçıştığına dair eğlenceli diyaloglarla geçti.

İkinci randevu sabahına kadar herşey normaldi. O sabah başlayan itirazlar, duygusal konuşmalar ve masum ağlayışlar aslında anneyi yaşayacaklara alıştırma çabasıymış, göremedim, görmek istemedim. Bu duruma sonuca odaklanmış anne psikolojisi diyorum.

Okula gitmek istemiyorumun, dişçiye gitmek istemiyorum versiyonu olduğu için evden çıkıp arabaya bindirmek konusunda tecrübeliydim. Sakin bir yolculuk sonrası dişçiye varışımız avını sessizce izleyen bir aslanın ufak ufak hareketlendiği sahne ile birebir uyuyor. 

Ofise adım atışımız ise bir aslan gücünde ağlama krizinin başlangıcı oldu.
Kucağıma alıp koltuğa otursam da yüzünü çevirmek mümkün olmadı. Başlarda sempatik olan doktorumuz taktik değiştirip sertleşti, bağırarak ağlayan aslanı ofisten çıkardı, dişini yapmak istemiyorum diyerek ortamdan uzaklaştırdı. Susmadı, susturulamadı ama sıra bana yine de geldi. Benim dişime dolgu yapılırken, küçük hanım arada vızırdanarak kapı eşiğinden izledi. Benim işim bittikten sonra odaya sokmayı denesem de başaramadım. Hiçbir şey dinlemeden sadece bağırarak ağlıyordu, cesaretlendiğinde kaçmak için kapıya doğru hamle yapsa da benim oturuyor olmam onu durduruyordu. Bisiklet de istemiyordu, dişinin ağrısının geçmesini de yemek yemeyi de, oyun oynamayı da, konuşup uzlaşmayı da... Sadece gitmek istiyordu.

Çare yoktu, diş açılıp içindeki ilaç çıkarılacaktı. O gün oradan bişey yapmadan çıkarsak bir daha geri  dönemeyecektik veya çok daha zor olacaktı. 

Taktik değiştirmeyi önerdi doktorumuz. Benim yumuşak davrandığım zamanlarda daha çok hırçınlaştığını, sesimin tonu değiştiğinde sakinleştiğini farketmişti. Kötü polis ben olacaktım başka çare kalmamıştı. 

Kaşlarımı çattım ve bu iş yapılacak dedim. Diş yapılmadan oradan kaçılmayacaktı. Bağırmadan ama kararlı ve kızgın cümleler kurdum. Kötü polis biraz işe yaradı, koltuğa kucağımda da olsa oturdu. Ağzını açana kadar ağlamaya devam etti. Hem ağlayım hem dişimi yapın diye bağırıyordu. 

Bana saatler gibi gelse de sanırım 15-20 dakika da koltukta ağzını açtırma çabası ile geçti. Doktorumuz hafif aralanan dudaklardan dişe ulaştı, geçici dolguyu çıkarıp ilacı aldı. Doktorun yüreğini ağzına getiren birkaç sıkıntı olsa da beş dakika sonunda dişte oyuk piyasaya çıkmıştı, ekranda Sofia açıp biraz mola verdik. 

Biz seyredip sakinleşirken, doktor umutsuz konuşmasını yaptı, bu şartlarda sağlıklı bir kalıcı dolgu yapamayacaktı. Tüm bu yaşananlar boşuna mıydı yani? Annenin sesi bir kez daha kararlı ve kızgın çıktı. Çocuk, "Doktor yapsın ama yumuşak yumuşak yapsın" diyebildi ağlarken. Son bir kez daha zorla ağzını açtırdık, ağrımaması işi az da olsa kolaylaştırmıştı, ağzını kendi açık tutuyordu ama çırpınması tamamen geçmediği için kalıcı ve geçici dolgu arası birşeyle işlem tamamlandı. 

Dilay koltuktan kalkınca sanki hiçbir şey olmamış gibi raftaki maket dişe koşup, onunla oynamaya başladı. Son bir saattir ağlayan zırlayan çocuk bir dakika içinde değişti ve kapıdan çıkarken yüzünde ağlamanın izi bile kalmamıştı.

Aynı şeyi doktorumuz için söyleyemeyeceğim. Dolgu bitince kendini koltuğuna bıraktı, su istedi ve en az on dakika hiç konuşmadı. 

Ben, anne olduktan sonra gelişen hızlı adaptasyon kabiliyetim sayesinde, gülümseyip oyun oynamaya başlamıştım. Tabi şöyle bir gerçek var, bu tip durumlarda soğuk kanlılığımı korusam da sonrasında durumu idrak edip garip tepkiler veriyorum. Dişçimiz Dilay'da travma yaratmaktan çok korkuyordu, o ne hissediyor bilmem ama bende çocuğu dişçiye götürme travması oluştuğu kesin. Doktorumuzu merak ediyorsanız, biz klinikten çıkarken, klinik çalışanları odasına "geçmiş olsun" ziyaretlerine başlamıştı, muhtemelen durumu daha iyidir 😜
Dilay'ı merak ediyorsanız, Dilay iyi ve dişim ağrırsa dişçiye yine giderim diyor. Aşağıda da seçtiği bisikleti görebilirsiniz.


Dilay ve bisikleti 😅

Friday 10 July 2015

Çocuk parkı sonrası tedavi şart!!!




Çocuk parkı denilince insanın aklına salıncak, kaydırak, çocuk gülüşleri veya eğlence gelse de benim için tam bir stres, travma ve panik yuvası. Bilenler bilir 3 ay önce Türkiye'ye döndük.  Dilay "Bana Türkçe arkadaş bul" gibi ilginç cümlelerle İngilizce konuşan çocuklarla sıkıntısını kendince ifade ediyordu zaten. 
Dönmemizin ilk haftasında da parkta hayranlıkla diğer çocukların konuşmalarını dinleyip, anlayabildiği için oldukça keyiflendi. Yine de çocuklarla konuşmaya niyetlenmesi üç ay sürdü. Yeni yeni "hadi kızım şunu de, bunu de" demeden tamamen hür iradesiyle cümleler kuruyor :) 

Uzun zamandır parkta beraber oynayan, aynı okula giden, birbirlerine alışmış çocukların arasına girmek, dut yemiş bülbül triplerinde olunca daha da zorlaştı tabi. Ani bir kararla, biraz da hızlı adaptasyon için okulların kapanmasına altı hafta kala okula başlattık. Okulda neler yaşandı bir fikrim yok ama her parka gidiş bende ciddi travmalara sebep oldu. 

Parkların girişlerine yazılmalı: "Çocukların acımasız dünyasına hoşgeldiniz."

Altı haftalık okul hayatı sonucunda az çok bazı yüzlere aşina olmuştu. Parkta "okul arkadaşlarım" diye çocukların peşlerinde deli danalar gibi heyecanla koşmasıyla başladı asıl hikaye.

Genellikle dışarıdan izledim ve beni çağırmadıkça yanlarına gitmedim. Hüngür hüngür ağlamak istediğim uzun dramları izliyor gibiydim.

İlk gün diyaloglarından bir örnek verirsem beni daha iyi anlayacaksınız. Bizimki çocukların konuştuklarını anladığı için mutlu ama konuşursa anlaşılacağının henüz farkında değildi.
Dört yaşlarında üç kız konuşuyordu, Dilay da yanlarında dinliyordu. Grubun lideri pozlarında takılan kız kendini Elsa ilan etti. Diğerine Anna rolünü uygun gördü, üçüncüyü de Sofia yaptı. Son olarak Dilay'a bakıp "sen hiç birşeysin!" deyince hayat okulu ilk dersi başladı. 

Başka bir gün çocuklar oynarken ve bizimki de onlarla oynuyorum diye yine peşlerinde sessizce koşarken, hepsi birden bisikletlerine binmeye ve parkı turlamaya karar verdi, bizimki ortada kaldı. Bisiklete binip sonra yine seninle oynamaya gelecekler lafları kar etmeyince ağlamaya başladı. "Gel beraber oynayalım" dediğimde de avazı çıktığı kadar bağırarak "Ben anne istemiyorum, arkadaş istiyorum" diyerek ağır depresyona sebep olacak bir cümle kurdu :)

Günler geçtikçe böyle sahneler neredeyse hergün yaşandı, hep mi mutsuz son izlemeliyim derken arkadaşları biraz biraz Dilay'ı farketmeye başladı. Oynayacak çocuk sayısı iyice azaldığı için seçenekleri azalmıştı kabul ediyorum ama nedene değil sonuca odaklanmalıydım :)

Dilay biraz daha mutlu hissedip ben de rahatlıyorum diye düşünmeye başlamışken hooooop havalar ısındı, birçok kişi tatile gitti, yine yalnızlık ve arkadaş istiyorum çığlıkları başladı.

Dilay, bu süreçte gördüğü her çocukta şansını denedi aslında, bazılarında durum iyi olsa da berbat sahneler de yaşandı: 

Üç yaş civari iki çocuk oyun oynuyordu, muhtemelen okuldan arkadaşlar. Dilay yanlarına gidince "Offf niye geldin" diyerek kaçtılar. Dilay biraz sonra cesaretini toplayıp, şansını tekrar denedi. Bu sefer gülerek yanlarına gitti, kendince sempatik görünmeye çalışıyordu sanırım ama söyledikleri cümle daha büyük hayal kırıklığı oldu:
"Ne gülüp duruyorsun? Komik bişey mi var?" 
Çocuklar uzaklaştı, Dilay ağlamaklı yanıma döndü. 

Başka bir örnek daha vereyim, işler düzeliyor dediysek bir arpa boyu yol anca gittik. Okul arkadaşını uzun süre sonra ilk defa gören Dilay heyecanla kızın yanına koştu ama daha soluklanmaya fırsat bulamadan arkadaşından duyduğu ilk cümle:
"Git başımızdan, seninle oynamak istemiyorum." oldu.

Dilay umursamasa travma falan olmayacak da ondan da vurucu darbe geldi: "Biz arkadaş değil miyiz, neden beni istemiyor, ben ne yaptım ona?" 

Durduk yere dert sahibi böyle olunuyormuş, bir gün parka gidiyorsun ve çocuklar hayat dersi veriyor. Gaz sancıları veya uyku problemleri bu kadar ömrümü tüketmedi sanırım. Annelere tavsiyemdir, parka giderken mutlaka sevdiğiniz şarkıları dinleyeceğiniz kulaklığınızı yanınıza alın!



Thursday 21 May 2015

Endişe Halleri 3- Zaafiyet geçiren çocuğun keyifli annesi


Bebeğin doğumuyla birlikte anne beyninde ufacık bir beyaz noktanın oluştuğunu düşünüyorum. Bebek memeyi ilk ağzına aldığında emse de emmese de, doysa da doymasa da bu nokta öyle parlak bir ışık yaymaya başlıyor ki beyin başka şeyleri farketmekte zorlanıyor. Bir tür trans. 

Bu beyaz nokta doğrudan çocuğun midesine bağlı görünse de ondan tamamen bağımsız hareket ediyor.
Çocuk emiyorsa "süt yetmiyor, zaten emdiğini de kusuyor", mama veriliyorsa "çok az içiyor, zaten içerken uyuyakalıyor" gibi ifadeler anne ağzından bu noktanın etkisiyle bilinçsizce dökülüyor. Anne sakinleşip kendine gelmeye çalıştıkça, beyaz nokta daha güçlü ışıldıyor ve eş dost, konu komşu akraba da elinden geldiğince bu noktaya arka çıkıyor.

Daha iki dakika önce tesadüfen bir gazete yazısı gördüm. Tamamını okumadım çünkü başlığı okumam yetti: "İlk 1000 gün beslenmesi tüm hayatı etkiliyor"
Bu başlığı okuyan anneler iflah olmaz. Nicelik takıntısına nitelik meselesi de eklenir. Tüm hayatı etkileyen bir mesele ve her şeyin sorumlusu benim(!). 

Hele ek gıda ile başlayan dönem travmaya daha açıktır. Saatlerce uğraşılıp hazırlanan yiyecekler çöpe gider, etrafa saçılır ama mideye pek azı ulaşır. Şimdi söyleyin bakalım bu ilk 1000 gün ve hatta daha fazlası çocuğun tüm hayatını mı annenin tüm hayatını mı etkiliyor.

Çocuğa yemek yedirmenin yasal ve yasal olmayan yollarından, meyve sebze seçimi ve sağlıklı menü hazırlamaya, yoğurdu evde yapmayan anneleri cık cıklamaya kadar milyon tane yazılmış yazı var.

Bu yazılarda annelere tavsiyelerin özeti şu:
- Sakin kalın çünkü hemen hissederler (yine çocuk odaklı öneri)
- Protein üç porsiyon, karnonhidrat 2 porsiyon .... günlük menülerinizi bu listelere uygun hazırlayın.
- Mutlaka yumurta yedirin. Anne sütünden sonraki en değerli besindir.
- 3 ana 2 ara öğün verin.
- Yemek istemediği sağlıklı yiyecekleri aralıklarla defalarca sunun.
.....

Şimdi de anneye başka türlü tavsiyelere geçelim:

- Çocuk hayatta kalmaya programlı, aç kalmaz, sakinleşin. Önce kendiniz için sakinleşin.
- Her zaman için en büyük desteğiniz arkadaşlarınızdır. Görüşemeseniz de sık sık telefonda "benim bebek şöyle, seninki böyle" konuşması yapın.
- Çocuğa taze yemek yedirme isteği gerçekten takdire şayan ama bir gün önceki yemeği yese de birşey olmaz, bulabildiğiniz kısıtlı zamanları mutfakta geçirmeyin.
- Kendi kendine yemeye başladığında, kaşığı biraz aşağıdan tut deyip nasıl tutacağını gösterdiğin sendromlu bebenin "hayır, öyle tutmayacağım, böyle tutacağım feryatlarına, "Çocuğuma hiçbir şey öğretemiyorum" feryatlarını karıştırmayın.
- Tabaktaki omlete çatalı batıramayan, batırdığında da ağzına götürene kadar düşürüp çocuğa çatal tabak fırlattıran şanssızlıklara sadece gülün. 
- Etraftaki çocukları izleyip, yarı yaşındakiler ne güzel yiyor, bizimki neden yemiyor demeyin.
- Yemek meselesini çok takıntı yaptıysanız, bazı öğünleri babaya devredin.
- Yemezse yemez deyip rahatlayamıyorsanız, çocuğa yemek yedirmek için bulduğunuz yola devam edin, vicdan azabını bir kenara bırakın.
- Rahatsız edici eleştiriler almak istemiyorsanız, yemek konusunu kimseyle konuşmak zorunda değilsiniz. Hatta beyaz yalanlar bile söyleyebilirsiniz (bizimki de pırasayı 
çok seviyor gibi :))
....
Liste uzun, belki yorumlar bölümüne ekleme yapanlar olur.

Yemek konusunda söylenecekler asla bitmez, benzerlerini veya aynılarını herkes yaşıyor. 

Son olarak her sorunda ve her şartta geçerli iki kritik cümle ile bitirelim:

- Bunu yeryüzünde yaşayan yegane anne sen değilsin.

- Çocuk zamanı gelince yapacaktır.

Bir sonraki yazı "Endişe Halleri 4- Ne bakıyorsunuz? Sendromlu işte!"



Wednesday 20 May 2015

Endişe Halleri 2- Eyvah! Ekran Bağımlısı Yetiştiriyorum!

"Endişe halleri" nin liste başı konusu tabi ki çocukların tablet kullanımı. Son günlerde baktığım her yerde bu konuda felaket tellallığı yapan bir yazıya rastlıyorum. Dilay şuan dört yaşında ve ilk doktor randevularımızda iki yaşına kadar ekran yasağından bahsettiğimizi hatırlıyorum. Oysa biz, ona neredeyse üç dört aylıkken tabletten şarkılar dinletmeye başlamıştık. Öyle uzun saatler boyunca değildi ama ekranla tanışması doktor tavsiyesinin aksine epey erken oldu. Yani ilk aylarda delinmeye başlayan bu yasak endişe listeme bomba gibi düştü.


Bir yaş civarı ise seyrettiği İngilizce çocuk videolarına, resimlerine bastığında hayvan seslerini duyduğu oyunlar ve müzik aletlerini çaldığı interaktif uygulamalar eklendi. Özellikle yemek yedirme telaşında tableti hep el altında tutmaya başlamıştım. Hatırlarsanız bu konudan daha önce 'Yemek mi oyun mu?' adında bir yazı da bahsetmiştim.

Duyduklarımın ve okuduklarımın etkisiyle kafamda bağrışıp duran endişeli sesleri daha fazla görmezden gelemediğim bir noktada ipad yemek masasından tamamen kalktı ve tabletin küçük parmaklarla buluşması da ciddi ciddi kısıtlandı. Hala bu düzende devam ediyoruz.

Tableti sürekli elinde gezdirmeyip kısıtlı sürede buluşup hasret giderseler de bu durum endişe halleri listesinde aşağı sıralara hiç inemedi. Zaten yüz anneye sorsak içlerinden "çocuğuma oynaması için tableti ve telefonu gönül rahatlığıyla veriyorum" diyebilen çıkar mı acaba?

Bu konuda yazmaya başlamadan önce kimler neler demiş bir bakayım dedim. Sevgili 'google' arkadaşımıza Türkçe olarak sorunca karşıma hep gazetelerden yazılar ve bazı bloglar çıktı. Bu yazılar genellikle 'yapılan araştırmaların sonucuna göre' diye başlayan ve kalp çarpıntısı yaratan cümlelerle dolu. Sanırım bunları yeteri kadar okumuşsunuzdur bir de ben yüreğinizi ağzınıza getirmeyeyim. Derdimiz annenin endişe hallerine el atıp destek çıkmak ne de olsa :)

Peki bu yazılarda bahsedilen hangi araştırmalar, nasıl araştırmışlar, sonuçları nasıl değerlendirmişler diye merak ettim. Uzman değilim ama üniversite yıllarımda hatırı sayılır miktarda bilimsel araştırma okumuş biri olarak ne aradığımla ilgili bir fikrim de vardı. Kısacası bu sonuçların kaynağına ulaşmak istedim. Burda bir parantez açıp, kaynak merakımın asıl nedenini açıklasam iyi olacak. Bir gazetenin tesadüfen okuduğum yazısında, yapılan bir araştırma sonucuna göre erken yaşlarda çok ev değiştiren çocukların uyuşturucu kullanma riskinin arttığı ve bu çocuklarda davranış sorunlarına daha çok rastlandığından bahsediliyordu. Dilay'ın her doğum gününü farklı ülkede kutladığımızı düşünürsek bu yazıyı okuduktan sonra gerilen sinirlerimi tahmin edebilirsiniz sanırım. Biraz arayınca bu yazının İngilizce metnini buldum. Türkçe'ye çevrilirken ufak bir ayrıntının (!) gözden kaçtığını farkettim. Söz konusu araştırmada bahsedilen çocuklar maalesef kötü şartlarda yaşamak zorunda bırakılan çocuklar aslında. Üzücü bir sonuç ama görüldüğü gibi bizim durumumuzla ilgisi yok. Yani tablet konusunda yapılan çalışmaları da orijinal dilinde bir okuyalım dedim.

Bulduğum birçok yazı ise henüz çok yeni olan bu teknolojik gelişmenin çocuklar üzerindeki etkilerinin net olmadığı üzerine. Bu konuda en güvenli kaynaklardan biri olan Amerikan Pediatri Akademisi henüz bu konuda yeni bir şeyler yayınlamamış ama üzerinde de çalışıyorlarmış, ne güzel. Bu konuda yayınlanan son raporlarında 2 yaşından büyükler için ekranı günde 2 saatle sınırlamak, 2 yaşın altındakileri ise ekrandan tamamen uzak tutmak yönünde bir öneride bulunmuşlar. Bu raporun yayınlanma tarihi 1999, yani tabletlerle tanışmadığımız daha çok TV ve video karşısında olduğumuz dönem. O zamandan beri "ekran" anlayışının ne kadar değiştiği mağlum :) 

Yani "Ekran karşısında ne kadar zaman geçirmek zararlı, interaktif uygulamalar yarardan çok zarar mı getiriyor, çocukta rastlanan olumsuz davranışların ne kadarını ekrana bağlayabiliriz?" bu sorular hala kesin olarak cevaplanamamış. Teknolojik gelişmelerin bu kadar hızlı olduğu bir dönemde sağlıklı sonuçlara nasıl ulaşılabilir o da ayrı tartışma konusu. Tabi uzmanlar bu konuda deneyimlerini konuşturup fikir bildiriyorlar. Kimisi iki yaşına kadar asla tanıştırmayın derken, kimisi de az az verin abartmayın diyor. "Bu konuda elimizde net sonuçlar yok, amaaaan ipad kullanımından kim ölmüş" gibi umursamaz olanına da rastlamak mümkün değil sanırım :)

Yine iş başa düşüyor, bu konuda endişelerimi azaltmak ve ruh sağlığımı korumak için benim yaptıklarım şunlar:

- Çocuğa zararlı olduğu kesin bilinen veya tahmin edilen her şeyden onları sakınamıyoruz bu kesin. İlk olarak sakin kalıp kendimi suçlamaktan vazgeçtim.

- Tableti tamamen çıkarmıyorsam, zamanı kısıtlayalım dedim. Tableti eline verirken süre anlaşması yaparak başlıyoruz. 5-10 dakika gibi soyut şeyler yerine "ben banyodan çıkana kadar" veya "yemek zamanına kadar oynayabilirsin" gibi cümleler tercih ediyorum.

- Oynama süresi bittiğinde dakik olacak diye kendimi kasmıyorum. Oynadığı oyunda eksik kalan şeyleri bitirmesi için ek zaman veriyorum. Mesela oynadığı bir oyunda çocukları uyutmasını bekliyorum, tüm çocukları uyutunca kendi isteğiyle bırakıyor zaten, böylece gereksiz tartışmalar yaşamıyoruz.

- Zamanı kısıtladım ama bunun bana da faydası olsun dedim. Alelade zamanlarda ipad ile oynamasına izin vermek yerine banyoda rahat etmek, uçak veya arabada çığlıkları kesmek, ilaç içirmek için dikkat dağıtmak, zıplayan sinirlerimi yatıştıracak zamanı kazanmak gibi herkese faydalı zamanlara odaklandım.

- Tablette ulaşabileceği uygulamalarda sınırlamaya gittim. İngilizce öğrenebileceği veya eğitici olduğunu düşündüğüm uygulamalara öncelik verdim. Aşağıdaki şimdiki Dilay klasörü :)



- Tablet ile oynadıktan sonra beraber en sevdiği oyunları oynayıp suçluluk hissini azalttim :)

- Son olarak ipad ile oynamayı herhangi bir olumlu davranışı için ödül olarak teklif etmeyi bıraktım. Aynı şekilde tabletten mahrum etmek gibi bir ceza da geçerli değil. Böylece gün içinde ipad çağrışımı yapacak durumların önüne geçildi.

- Telefonu ise kendi videolarını seyredip fotoğraf çekmek dışında eline almıyor aslında. Telefonuma oyun veya video yüklemedim.
...

Uzun lafın kısası tetrisle oynadığım zamanları düşünüyorum da ne eğlenceliydi. Elimden bırakmak istemezdim, hala oyunlara düşkünüm :) Dilay'ın da bu tip eğlencelere kayıtsız kalamamasını en iyi ben anlarım. Gün içinde beraber oyun da oynarız, kitap da okuruz, dışarı da çıkarız. Arada sırada tabletle oynuyor diye ben ruh sağlığımı tehlikeye atmayacağım, sizi bilemem!

Bir sonraki blog yazisi : 
Endişe Halleri 3- Zaafiyet geçiren çocuğun keyifli annesi :)





Monday 11 May 2015

Endişe Halleri 1- Anne Rehberi

Bu yazıyı okumaya başladığınıza göre siz de benim gibi içinde "anne", "çocuk" "sendrom", "rehber" ve "yöntem" gibi kelimeler geçen tüm başlıkların devamını okuyan gruptasınız. Hoşgeldiniz. Peki bu tip yazıları okurken benim gibi mucizevi şeyler bulma veya aydınlanma yaşarım umudu taşıyor musunuz? 

Mesela ne zaman uyku ile ilgili yazı okumaya başlasam parmaklarımı şıklattığımda çocuğun uyuduğu bir şeyler diyeceklerini umarım. 

Bu umutlar yemek, tuvalet, sendromlar, okula alışma gibi ana meseleler ve toplu taşımaya geçiş, ev düzeni, huzurlu kahve içme gibi gibi alt meselelerde de senelerdir hiç azalmadı. Hala bir gün elime sihirli değnek verecek bir kitap veya makale bekleyişi içindeyim.

Piyasada olan kitaplar şimdilik böyle bir mucizeye vesile olamadı. Genelde okuyup kenara bıraktım, hayata geçirmedim veya geçiremedim. Zaten bir kaç kitaptan sonra içerikler ve öneriler bezdirici nakaratlara dönüştü.

Bu tip kitaplardan anne adayı veya yeni anne olan arkadaşlarıma her zaman Aletha Solter'in "Bilinçli Bebek" kitabını öneririm. Diğerleri kötü olduğu için değil, okuduklarım içinde en çok aklımda kalan kitap olduğu için. 



Dilay'ı 18 aylık olduğunda, emerek uyuma alışkanlığından vazgeçirmeye bu kitabın heyecanıyla başlamıştım mesela. Okumakta geç kaldığımı hissettiğim, keşke hamileyken okusaydım dediğim kitaptır kendisi. 

Çocuğun gazıyla, uykusuyla, ek gıdasıyla, tuvalet eğitimiyle ilgili yazılmış kitapları bulma açısından çok şanslıyız aslında. Ne mutlu bize. Kitapçı raflarında sıra sıra ciltler, yan yana dizilmişler. Çocukların üzerinde annenin rolü de her kitapta çokça vurgulanır. Hatta öyle ki anne bu sorumluluk hissiyle ne yapacağını şaşırıp, aklına takılan her soruda uzmanlaşacak kadar çok araştırma yapar. Araştırdıkça da paranoyaklaşmaya başlar. Bu tip meselelerde çocuğa nasıl yaklaşmalı, neler yapmalı bolca anlatılır ama anne kendi ruh sağlığını nasıl korumalı, hangi yöntemleri uygulamalı, nereden destek bulmalı gibi konularda kitaplar, makaleler ve uzman görüşlerini ara da bulasın. Annenin üstüne titreme durumları lohusalık döneminde takılıp kalmış gibi. Çocuk az büyüyünce yeniden kül kedisine dönüşme vakti gelir.

Ben bu tip yazılara çok rastlamadım, rastladıklarım da aklımda kalmamış demek. Belki de diğer konular kadar bangır bangır bağırılmamış veya gözümüze sokulmamış. 

Şu başlıklarda bir kitaba rastlasanız tepkiniz ne olurdu acaba?

- Annelerin lüzumsuz endişelerini yenme kılavuzu.
- Sendrom sahibi bebeyle sokağa çıkma rehberi
- Babalar için : Anneleri anlama rehberi (Hediye etmek için)
- Ben yaptım sen yapma ajandası : Bin anneye sorduk ve sizin için derledik
- İl il çocuk doktorları değerlendirmesi
- Çocuğu okula yeni başlayan annelerin felaket senaryoları ve çocuk okuldayken sakin kalma yolları.
....



Takip edenlerin bildiği gibi Dilay iki haftadır kreşe gidiyor. Bir çoğunuzun bilmedigi gibi de aslında okula başlama macerasını ilk defa sekiz ay önce yaşamıştık. O zamana göre şimdiki başlangıç daha kolay oldu. Tabi ki Dilay için değil benim için kolay oldu. Çocuklar için okul seçimi, çocuğun okula alışması için neler yapılabilir gibi yazıları hatırı sayılır miktarda okudum. Ama şimdi farkediyorum da bu süreçte bir yandan çocuğu okula iteleyen diğer yandan endişelerle ezilen anneye destek çıkan yazılar olsaydı da okusaydım, harika olmaz mıydı?

"Tuvalet eğitimi" ve "çocuk bezden kurtulmaya hazır mı" tarzında yazıları da çokça okudum. Bu yazılarda en önemli şeyin, annenin tuvalet eğitimi vermeye hazır olup olmaması denir. Peki sonrası nerede? Nasıl hazırlayacağım kendimi, ne yapacağım, işler ters giderse nasıl sakinleştireceğim kendimi? Bu tip yazılar diğerlerinin yanında devede kulak sanırım.

Şimdi çuvaldızı kendime batıracağım. Benim gibi çocuklarla yapılabilecek etkinlikler, oynanabilecek oyunlar, okunacak kitaplar hakkında yazan anneden öğretmene, yazardan uzmana çokça kişi var ama bu tip etkinliklerde anneye de bakan, bak seni de düşündüm bu da senin için diyen kaç kişi var? Yazının bir yerinde anneyi gören ve göz kırpanlar kulübüne hoş geldiniz. "Mutlu anne mutlu çocuk" denir ya hep.

Bu da Dilay'ın resmindeki mutlu anne ve mutlu çocuk :)

Bu konuyu biraz düşünmeye, araştırmaya, bulduklarımı paylaşmaya niyetlendim.

"Endişe Halleri 2- Eyvah! Ekran bağımlısı yetiştiriyorum" yazısı bugün yarın blogda olacak. :)









Friday 8 May 2015

Diken Diken Kirpi Teması

Bir süredir "İnatçı Kirpi Mina" hayatımızda. İlk defa yurtdışındayken haberdar olduğumuz serinin kitaplarından biri bu kirpi, böyle bir blog okuduğunuza göre bu kitaptan da mutlaka haberdarsınızdır. Basılır basılmaz bir kitap serisinin hele de bir çocuk kitabı serisinin bu kadar popüler olmasına şaşırmıştım, o yüzden de Türkiye'ye gelip okumayı iple çektim. Kitap serisinin tanıtımının çok iyi yapıldığı kesin, bir anda tüm annelerin diline dolandı, instagramda önerilen kitaplar listesinde zirveyi zorladı, hatta tüm blogger anneler tam destek verdi.

Monday 20 April 2015

Evdeki kuru fasulye, çekirdekle ne yapsak?

Süre: 40 dakika
Dağınıklık: 6

Malzemeler:

Kuru fasulye
Mercimek
Kabak çekirdeği
Ayçekirdeği
Geniş legolar
Kağıt
Kalem
Yapıştırıcı
Oje

Öncelikle malzemeler arasında kuru fasulye, çekirdek, mercimek sayınca başlığa "tohum teması" yazmam beklenebilir ama bilinçli olarak bu başlığı seçmedim. Tohum teması seçersem, tohumlar nereden gelir, nerede kullanılır, neye dönüşür gibi daha meşakkatli işlere girmeliydim ama taşınma, eve dönüş, kafası karışık çocuk durumları olduğu için bir şey öğrenmek yerine sadece oyun oynamayı tercih ettik. Aslında gayet didaktik başlamıştım.


Tohumları koyup hadi ayıralım dedim. Adları ne, bak bu kabak çekirdeği bal kabağının içinden çıkıyor diye ilerleyip fotoğraflar gösterecektim ama Dilay müdahele edip "böyle oyun olmaz" dedi.

Wednesday 15 April 2015

Duygular teması

Süre: 50 dakika
Dağınıklık: 5

Malzemeler:

Dört tane kağıt bardak
Makas
Boya
Yapıştırıcı
Yüz şeklinde çizimler
Ağız, göz, saç yapıştırmaları
Ayna

Karşılama: 
Evdeki kitapların resimlerine bakarak duygulardan bahsedilebilir. Örneğin bizim evde Cemile kitapları sıkça okunur. Biz bu kitaplara bakarak konuştuk.

Tuesday 14 April 2015

Tuvalete giden yol kitaplardan geçer mi?

Daha ilk cümlede bezden tuvalete geçiş sürecini anlatacağım bir yazı okumayacağınızı söylemeliyim. Tuvalete geçişte doğru zaman nedir, neler yapmak gerekir, nelerden uzak durulmalı gibi konular ne kadar konuşulsa bitmez ama benim bu konuda söyleyebileceğim yeni bir şey yok. Sonunda bu iş için çok farklı bir yöntem kullanmadık. İki buçuk ve üçte yaşanan iki başarısız denemeden sonra üçü üç geçe üçüncü sıçrayışta başarılı olundu. Üç şanslı sayımızmış diyelim.

Yaklaşık sekiz ay önce yaşanan bu süreçte elimizden geçen bir kaç kitaptan bahsedeceğim sadece.

Sunday 5 April 2015

Yemek mi oyun mu?

Çocuklar ve oyunlar hakkında blog yazıp da yemek ve oyun kelimelerini aynı başlıkta kullanmamak mümkün olabilir miydi? 

Çocuğun fiziksel, zihinsel, duyusal ve sosyal gelişimine etkisi üzerine ağdalı laflar edecek donanıma sahip değilim, sadece okuduğum makaleler ve kitaplarla sınırlı bir bilgim var. Hal böyle olunca da yemek yedirirken oyun oynanır veya oynanmaz gibi bir konuya hiç girmiyorum. 

Bu konuda yazmaya da dün akşam karar verdim, Dilay'la beraber yemek yerken. O masanın kendi tarafında tabağıyla ben de masanın bana ait tarafında tabağımla meşgulken. Dilay önümüzdeki ay dört yaşında olacak. Bundan üç dört ay önce anneden bağımsız olması adına "kendi yemeğini kendin ye" hareketine giriştik. Öncesinde canının istediği şeyleri kendi yese de yemeklerin çoğunu ben yediriyordum. O da hem yemeğini yiyip hem oyun oynuyordu. Genelde masada olsak da başından kalkamadığı oyunlar olursa, oynadığı yerde hallediyorduk yemek işini. Yani yemek halledilecek bir iş gibiydi. 

Saturday 4 April 2015

Tavşan Oyunları

Süre: 50 dakika
Dağınıklık: 5

Malzemeler:
İki uzun balon
Yapıştırıcı
Pembe kağıt
Makas
Kutu
Renkli kağıtlar veya renkli yer matları
Renkli playcorn
Pinpon topu
Oyun sonucu kazanılabilecek şeyler (biz midye kullandık)

Karşılama: Evdeki tavşan kitapları okunup, resimlerine bakarken tavşanlardan bahsedilebilir. Uzun kulaklarından, kuyruğundan, zıplamasından, neler yediğinden konuşulabilir.

1- Uzun balonları eşit büyüklükte şişirip kağıtları yapıştıracağınız iç kulak bölümünü çizin. Çocuklardan kağıtları küçük küçük kesmesini isteyin. Biz tırtıklı makas kullandık. Kesemiyorsa sadece yırtabilir. Sonra kesilenleri balonlara yapıştırın.

Thursday 2 April 2015

Ev içinde ev

Sanırım her annenin imkanları doğrultusunda çocuğuna ihtiyacından fazla aldığı veya almayı hayal ettiği eşyalar oluyor. Bir grup anne giysi meraklısı. Eteklere uygun çoraplar, çoraplara uygun ayakkabılar, gömleklerle uyumlu şapkalar. Anneliğimi düşünüyorum da kızım olmasına rağmen giysilere düşkünlüğüm olmadı. Belki hevesli olmadığımdan belki de çok yer değiştirdiğimizden hep bir veya iki küçük çekmece eşyası oldu. Mesela üç yaşına kadar sadece birkaç kez elbise ve etek giymiştir, onları da ben almadım ve hep tek bir çift ayakkabısı oldu, eskiyince veya küçülünce yenisi alındı. Tabi üç yaşından sonra böyle bir anneye rağmen etek, elbise düşkünü, ruj ve ojesiz dolaşmayan, kendi yaptığı kombinlerle rüküşlük abidesine dönüşmüş halini söylemiyorum. 

Bir de oyuncak delisi anneler var ve ben onlardanım. Hep oyuncakçılar cazip geldi bana. Oyuncakçıdaki herşey, yani kitaplar, boyalar, yapbozlar da. Her yeni taşındığımız eve bir servet değerinde oyuncak alıp, her yer değiştirmede de bir çoğunu geride bıraktık. Çok oyuncak alımının doğruluğunu veya yanlışlığını tartışmayacağım, sadece bütçe elverdikçe oyuncak almayı giysi almaya tercih eden grupta olduğumu söylüyorum.

Çocuğunuz varsa veya oyun oynadığınız ufaklıklar varsa etrafınızda daha ilk yaşında gerçek dünyayı taklit ettiği oyunlara başlamışsınızdır. Bu oyunlar için gerekli tencere, tava, mutfak, bebek bir tarafa benim en merak ettiğim şey ne zaman oyuncak eve geçileceğiydi. 

Sonunda üç yaşına girmek üzereyken yeniden ülke ve ev değiştirmemiz gerekti. Yeni evi çabuk sevsin çözümlerinden biri olarak da oyuncak evlerin en detaylı ve güzellerinden biri odanın baş köşesinde yerini aldı. Altta gördüğünüz ev.

Monday 30 March 2015

Sebzeler Teması

Süre: 50 dakika
Dağınıklık: 5

Malzemeler:

Karton yumurta kutusu
Makas
Yapıştırıcı
Yeşil boya
Bezelyeye benzer ve kutuya sığacak boyutlarda taş veya oyun hamuru da kullanabilirsiniz.
Karton kutu veya mantar pano
Sebze resimleri
Kürdan

Karşılama:

Oyuncak veya gerçek sebzeler çocuklara gösterilerek renklerinden, nerede yetiştiklerinden, bu sebzeleri yemeyi sevip sevmediklerinden bahsedilebilir. Yetiştikleri yerleri gösterebilmek için resimler de kullanılabilir. Oyuncak veya gerçek meyve sebzeler vererek sebzeleri ayırmaları istenebilir.

1- Karton yumurta kutusunu önceden fotoğrafta gördüğünüz şekilde kesip yapıştırın. Bezelye yapacağımız için yumurta kutusunun tek sırasına ihtiyacımız var.

Saturday 28 March 2015

Leylek Teması

Süre: 40 dakika
Dağınıklık: 5

Malzemeler:
Beyaz karton veya strafor
Boya
Yapıştırıcı
Kağıt tabak
Küçük kavanoz
Burgu makarna
Maşa
Plastik bardak


Karşılama: 
Çocuklara leylek resimleri gösterilerek uzun gagaları ve bacakları vurgulanabilir. Çıkardıkları ses dinletilebilir. Yuvaları ve yavruları ile ilgili fotoğraflar gösterilebilir.


Thursday 26 March 2015

Bir çocuk oyalama mekanı: Kahveci

Özellikle çalışmayan ve çocukla tüm gün evde beraber olan annelerin, günde en az bir kez kafasını meşgul eden durum: Çocukla evde kalmak veya çocukla dışarı çıkmak. Olur da dışarısı tercih edilirse diğer ciddi kararlar nereye gidileceği ve yanında neler götürüleceği. Parka, bahçeye, sokağa, alışveriş merkezine, komşuya, restorana, kahveciye...

Bunlar arasından seçim yapma şansına sahipseniz tebrikler, hala bazı kararları alma lüksüne sahipsiniz demektir :) 

Nereye gidileceğiyle ilgili seçimi etkileyen ve saniyeler içinde akla gelen bir sürü etken var tabi. Bunlar sadece akla gelmekle kalmıyor, gittiğinizde neler olacağını daha evdeyken gözünüzün önüne getirebiliyorsunuz. Ama şimdi yazacaklarım bu etkenler değil.

Bizim şartlarımız gereği kahveci sık sık tercih ettiğimiz bir yer. Herşeyden önce kahve içmeyi seviyorum. Yürüyerek git, yolda hava al, kahve iç, üç beş yetişkin gör, sohbet et, yürüyerek eve dön. Tek başınaysam veya başka bir yetişkinle berabersem durumun özeti bu. Ama bana dört yaşına iki ay kalmış bir arkadaş eşlik ediyorsa sağ lob ve sol lob arasındaki geçişlerle beynimi maksimum kullanarak kahve içme şansına sahibim demektir.

Bizim gittiğimiz yer 5-6 masası olan küçük bir yer. İçerde oturduğumuz ve arkadaşlarımızın eşlik etmediği durumlarda hayatta kalma rehberimiz aşağıda.

Mekan yeniyken etrafı kurcalayıp okunacak şeylerle kahve bitimine kadar takılmak mümkün olabiliyordu.

Tuesday 24 March 2015

Bahar Teması

Süre: 50 dakika
Dağınıklık:7

Malzemeler:

Patlamış mısır,
Kağıt
Boya
Yapıştırıcı
Küçük kavanozlar
Karton
Kokulu gıda boyası
Şırınga veya damlalık veya renkli ponponlar

Karşılama:
Çocuklara teker teker merhaba denir. Penceren çiçek açmış ağaçlar görünüyorsa dışarıya bakarak, görünmüyorsa resimler veya kitaplar gösterilerek ilkbahardan bahsedilebilir.

1- Mısırları patlatıp bir kısmını yedikten sonra geri kalanları istediğiniz bir boya ile boyayın. Biz sulu boya kullandık ancak mısırlara çok su sürmemek gerekiyor. Parmak boyası daha uygun olabilir. 

Saturday 21 March 2015

Gece gündüz teması

Süre: 50 dakika
Dağınıklık:5

Malzemeler:
Boya
Aliminyum folyo
Karton
Yapıştırıcı
İp
İki çubuk
Biri derin iki plastik kutu
Lamba
Şeffaf bardak
Pipet
Boş kutu
Küçük oyuncak ve ev eşyaları
El feneri

Karşılama: 

Her çocuğa teker teker merhaba denir. Daha sonra gece ve gündüz hakkında konuşulabilir. Gece ve gündüz gökyüzünde neler gördüklerinden, gece ve gündüz farklı neler yaptıklarından bahsedilebilir.

1- Uzunca bir aliminyum folyo kesip yarısını maviye, diğer yarısını da siyaha boyayın.



Kartondan yıldız, ay, güneş ve bulut kesip önceden hazırlayın, çocuklardan bunları boyamasını isteyin. Bizde simli boyalar da vardı, o yüzden üstlerine biraz onlardan sürdük.

Wednesday 18 March 2015

Sincap Teması


Süre: 50 dakika
Dağınıklık: 4

Malzemeler:

Renkli kağıtlar
Yapıştırıcı
Sincap çizimi
Boya
Pet şişe
Tuvalet kağıdı rulosu
Küçük kutu
Fıstık

Karşılama:

Her çocuğa teker teker merhaba denir. Varsa oyuncak bir sincap yoksa sincap resimleri gösterilir. Sincabın kuyruğu, dişleri gösterilir. Ben internetten ağaç kovuklarından başlarını çıkaran sincap fotoğrafları gösterdim. Sincapların topladıkları yiyecekleri bu deliklere sakladıklarını, kış geldiğinde veya acıktıklarında alıp yediklerini söyledim.

1- İnternetten yandan görünen bir sincap çizimi çıktısı alabilirsiniz. Ben yine internette rastladığım kolay sincap çizimini anlatan bir sayfa sayesinde sincabı kendim çizdim. Çocuğunuzun tercihine göre sincabı sulu boya, parmak boyası veya kuru boya ile boyayın. Daha sonra kuyruğu için renkli kağıtlardan uzun şeritler kesin. Şeritlerin uclarını hafif kıvırarak sincabın kuyruğuna yapıştırın.

Monday 16 March 2015

Kaplumbağa Teması

Süre: 50 dakika
Dağınıklık: 4

Malzemeler:
Kağıt havlu rulosu
Boya
Yapıştırıcı
Karton
Kağıt tabak
Renkli pipet
Maşa

Karşılama:

Çocuklara teker teker merhaba denir ve kaplumbağa resimleri gösterilir. Resimler gösterilirken kaplumbağaların ayaklarından, kuyruğundan, kabuklarından, neler yediklerinden bahsedilebilir.

1- Kağıt havlu rulosu birer parmak kalınlığında enlemesine kesilir. Bu kesilen parçalar kağıt tabak ters çevrilip üzerine yapıştırılır.

Wednesday 11 March 2015

Hava Durumu Teması

Süre: 50 dakika
Dağınıklık:7

Malzemeler:
Balon
İp
Yuvarlak pamuk
Boncuk
Yapıştırıcı
Kağıt tabak
Boya 
Giysi yapıştırmaları
Leğen
Su
Suya dayanıklı hayvan ve insan oyuncaklar
Sünger

1- Öncelikle balonları şişirip elbise askına aşağıdaki resimlerde görüldüğü gibi iple bağladım.

Bundan sonra planım mavi kartonu yağmur damlası şeklinde kesip iplere bağlamaktı ancak Dilay kar istiyorum diye tutturunca kara döndük.

Tuesday 10 March 2015

Salyangoz Teması

Süre: 30 dakika
Dağınıklık: 5

Malzemeler:

Kağıt tabak
Pipet
Makas
Oyun hamuru
Karton
Oynar göz
Salyangoz şeklinde oyuncak
Sünger
Folyo
Boya

Karşılama:
Çocuklara teker teker merhaba denir. Salyangozlar hakkında konuşmak için resimler gösterilir. Salyangozların kabuklarından ve yürürken arkalarında bıraktıkları izden bahsedilebilir. Yaş grubu büyükse salyangozların su sevdiğinden, su olmazsa yaşayamayacaklarından, bu yüzden en sevdikleri mevsimin sonbahar olduğundan, yazı hiç sevmediklerinden, kışın da üşüyüp donmamak için saklandıklarından bahsedilebilir.

1- Kağıt tabağın iç kısmına oyun hamuru ince bir tabaka şeklinde yayılıp yerleştirilir. Çocuklar makas kullanabiliyorsa pipetleri küçük küçük kesmeleri istenir. Küçükse siz önceden kesebilirsiniz. Pipetlerin kısa olması daha iyi oluyor o yuzden çok uzun kesmemesini sağlayın. Pipetler oyun hamuruna daireler oluşturacak şekilde yerleştirilir.

Monday 9 March 2015

Meee meee kuzu teması

Süre: 40 dakika
Dağınıklık:4

Malzemeler:
Önceden hazırlanacak kuzu için : İki kağıt tabak, bir siyah karton veya kağıt, oynar göz, plastik boru, şerit şeklinde kesilmiş kağıtlar, yapıştırıcı
Oyun hamuru
Makas

Karşılama: 
Her çocuğa teker teker merhaba denir, bunun için kuzu şeklinde bir el kuklası veya oyuncak kullanılabilir. Kuzu çocuklara kendinden bahseder. Yünlerinden, uzadığından, yaz gelince bunların kesildiğinden, neler yediklerinden. Kukla veya oyuncak yoksa kuzu resmi de kullanılabilir. 



Sunday 8 March 2015

Kurbağa Teması


Süre: 50 dakika
Dağınıklık:5



Malzemele: 
Oyun hamuru
Oynar göz
Pipet
Renkli kağıtlar
Legen
Su
Taslar
Yesillikler
Lego parcaları
Küçük boncuklar
Oyuncak bir kurbağa veya birden fazla, balık, ördek 
Kurbağa maskesi

Kurbağa maskesini kendiniz yapabilirsiniz. Bizde hazır bir timsah maskesi vardı, burnunu çıkarınca kurbağaya benzediği için onu kullandık.
Aşağıda beyaz zemine çekilmiş fotoğrafını ekliyorum. Benzer birşey çizip boyayıp keserek kolayca maske yapılabilir.

Friday 6 March 2015

Çalışkan Karınca Teması



Süre: 50 dakika
Dağınıklık: 10

Malzemeler:
Karınca maskesi
Maşa
Çeşitli oyuncak yiyecekler
Karıncalarla ilgili kitap
Beyaz ve kırmızı kağıt veya karton
Muffin kalıbı
Siyah parmak boya
Tepsi
Kum
Barbunya (karıncaları temsilen)
Fasulye ( larvaları temsilen)
Kesilmis kağıtlar
Makarna, nohut gibi gıdalar

Karşılama: 
Her çocuğa önceden hazırladığınız karınca taçlarını takıp küçük karıncalar olduklarını söyleyerek teker teker merhaba diyebilirsiniz. 
Herhangi bir karınca kitabını okuyarak karıncalar hakkında konuşabilirsiniz. 
Bizim kitabımız Tübitak Keşfedin Karıncalar kitabıydı. Kitabın bazı yerlerini okuduk, resimlere baktık. Çok detaylı açıklamaları okumadık. Daha çok karıncaların vücudu ve yuvaları üzerinde durduk.

Wednesday 4 March 2015

Şekiller Teması

Süre: 40 dakika
Dağınıklık: 4

Malzemeler:
Karton
Makas
Yapıştırıcı
Tahta çubuk
Tuvalet kağıdı rulosu
Muffin kağıdı
Çıkartma (şekilli)
Oyun hamuru
Şekilli düğmeler veya şekilli kesilmiş kartonlar
Mandal

Karşılama: 

Önceden oyun grubunda hangi şekilleri kullanacağınıza karar verip, şekillerden birer örnek kukla hazırlayarak karşılama bölümünde bunları çocuklarla tanıştırabilirsiniz. Mesela kare çocuk, daire çocuk ve üçgen çocuk herkese teker teker merhaba diyebilir.
Bizimkiler şunlardı:


Monday 2 March 2015

Müzik ve Dans Teması


Süre: 1 Saat
Dağınıklık:6

Malzemeler:
Kutu
Boya
Müzik aletleri
Müzikle ilgili resim veya çıkartma
Kavanoz
Kavanoz icine konulacak pirinç, boncuk, para, düğme, nohut gibi malzemeler

Karşılama:
Çocuklara teker teker merhaba denir ve müzik aletlerinden bahsedilir. Bunun için gerçek müzik aletlerini veya resimlerini gösterebilirsiniz. Gerçeklerini göstermeyi tercih ederseniz, çocuklar çıkardığı sesi de duyma şansı yakalayacaktır.

1- Uzun zamandır oyuncakları düzenleme konusu tartışılıyor bizim evde, o yüzden müzik aletlerinin hepsini koyabileceği bir kutu hazırlamaya karar verdik.
İstenilen boyutlarda boş bir kutu beyaz kağıt ile kaplanır. Kutunun üstü çocuğun istediği boyalar ile boyanır. Müzik ile ilgili çıkartmalar yapıştırılır.
Bizim yaptığımız kutunun resimleri aşağıda. Aslında dışarı çıkma fırsatımız olsaydı birçok güzel müzik aleti yapıştırması bulabilirdik ama elimizde olanlar bunlardı. Boyama olarak da Dilay parmak boyasıyla noktalar yapmayı tercih etti.

Saturday 28 February 2015

Deniz Teması

Süre: 1 saat
Dağınıklık:8

Malzemeler:
Kişi başı 2'şer kağıt tabak
Parmak boya
Önceden hazırlanmış balık ve deniz bitkileri resimleri
Midye veya makarna
Yapıştırıcı
Şeffaf bant
Plastik şişe
Su (isteğe bağlı olarak gıda boyası ile renklendirilebilir)
Küçük oyuncak balık figürleri
Midyeler
Yağ
Şırınga

Karşılama:
Oyun grubundaki her çocuğa teker teker merhaba denir. Deniz görüp görmedikleri, yüzmeyi sevip sevmedikleri sorulur ve denizde hangi hayvanların yaşadığından bahsedilir.

1- Kağıt tabaklardan birinin içi maviye boyanır. Biz parmak boyası kullandık ama sulu boya da kullanılabilir. Resimde bizim tabağın altında beyaz yerler görüyorsunuz çünkü sendromlu çocuğum orayı boyamak istemedi. Kurumasını beklerken ikinci aktiviteye geçebilirsiniz veya az bekledikten sonra yapıştırmaya başlayabilirsiniz. Bizim yaptığımız resim aşağıda siz istediğiniz malzeme ile istediğiniz şekilde deniz resmi oluşturabilirsiniz. Balıkları turuncu bir kağıda çizip kestim, yeşil bitkileri de tırtıklı makasla kestim. Midyeniz yoksa makarnalar veya fasulye kullanabilirsiniz. Yani Dilay tabağı boyadı ve üstndekileri yapıştırdı.


Thursday 26 February 2015

Balon Teması


Süre: 1 saat
Dağınıklık: 5

Malzemeler:
Kağıt
Boya
Islak mendil
Balon
Balon içine konulacak malzeme
Şişirilmiş balonlar
Kağıt havlu rulosu ve bant

Karşılama: 

Her çocuğa teker teker merhaba denir. Balonları sevip sevmedikleri, hangi renk balonu sevdikleri, balonla neler yaptıkları sorulur.

1- Önceden kağıda bir çocuk veya hayvan resmi çizilip hazırlanır. Uçan balonlar için çocuğun eline ipler çizilir. Çocuklar boyalara parmaklarını sokarak, parmak izi yapar gibi her ipin ucuna renkli balonlar boyarlar.

Biz önceden hazırlamak yerine elimizdeki cetvelin üstündeki şekillerle beraber bir zürafa çizdik.


Normalde bunu çizdikten sonra balonların iplerini çizmeyi planlamıştım ama bizimki itiraz edince balon yapmaya başladık. İpleri balonları yaptıktan sonra çizdik. İpleri zürafanın kuyruğuna bağladık. İpleri sonradan çizdiğimiz için daha çok ağaca benzedi :) 

Saturday 21 February 2015

Ağaç Teması

Süre: 50 dakika
Dağınıklık: 4

Malzemeler:

Sulu boya
Bant
Renkli boncuklar veya patlamış mısır
Önceden hazırlanmış ağaç gövdesi resmi
Torba
Ağaçta olan, yetişen veya olmayan çeşitli nesneler

Karşılama: 

Her çocuga teker teker merhaba denir ve ağaçları sevip sevmedikleri sorulur. Mevsimine göre ağaçların yapraklarının renginden ve meyvelerinden bahsedilebilir.

1- Boş bir kağıda önceden ağaç gövdesini ve dallarını oluşturacak şekilde bantlar yapıştırılır. Ben çıkarırken yırtılır endişesi taşıdığım için kalın ve az bant yapıştırdım.


Sulu boya ile kağıt boyanır. Üst taraflarda maviyi, alt taraflarda yeşil ve kahverengiyi tercih ettik. Boyama işi bittikten sonra kurumaya bırakılır. Tamamen kuruduktan sonra bantlar çıkarılır.

Kendi kitabını kendin yaz


Kızım üç ay sonra dört yaşında olacak. Her zaman beraber kitap okumayı sevdik. Kalın sayfalı, yazısız kitaplardan hikaye kitaplarına hangi ara geçtiğimizi hatırlamıyorum. Elimizde 20-30 tane küçük hikaye kitabı var ve son bir senedir döndürüp döndürüp bu kitapları okuyoruz. O da ben de satır satır ezberledik. Bu yaşta aynı şeyleri defalarca okumaları bizim için hayırlı bir durum çünlü neredeyse bir senedir Türkiye'ye gidemedik, arada iki arkadaşımızın getirdiği kitaplar dışında yeni kitap alamadık. Buradan aldığımız İngilizce kitapları Türkçe'ye çevirip okuyoruz ancak her seferinde farklı cümleler kullanmamız hoşuna gitmiyor sanırım. Arada kitaplarını alıp, şimdi de ben sana okuyayım dediği de oluyor. Yakın zamana kadar bu okuma dediği şey, kitaplardan ezberlediği cümleleri söylemekti. Son zamanlarda okumakla kastettiği şey kitaplardaki resimlere bakıp, kendince resimleri yorumlamaya dönüştü, hikayeyi baştan yazmak diyemesek de hikayeyi detaylandırıyordu. Hayal güçleri durmaksızın çalışıyor, üst kattan gelen bir tıkırtıya dikkat kesilip üst katta yaşayan baykuşun toplarının döküldüğünü söylüyor. Arabada giderken o an Dilay olmadığını, bir yıldız olduğunu ve camdan içeri giren güneşin yıldızla oynamak için arabaya bindiğini anlatıyor.
Tüm bunlardan yola çıkarak haftasonu bir küçük defter aldım. Evde bol miktarda sticker ve boyamız var, hayalgücü de eklenince kendi hikayemizi kendimiz yazıp vakit geçirebiliriz dedik. İlk denemeleri sizinle paylaşacağım.

Thursday 19 February 2015

Örümcek Teması


Süre: 40-50 dakika
Dağınıklık: 6

Malzemeler:
Oyun hamuru
Pipet
Hazır oynar göz
Tuvalet kağıdı veya koli bandı
Değişik renklerde ve şekillerde lego veya eşleştirme kartı
Leğen veya kutu

Karşılama:
Çocuklara teker teker merhaba dedikten sonra örümceklerden ve örümcek ağlarından kısaca bahsedilir.

1- Öncelikle bir örümcek yapmanın keyifli olacağını düşündük o yüzden elimizdeki malzemeleri düşünüp kağıt havlu rulosu ve pipetlerle örümcek yapmayı denedik. Ruloyu parmak boyasıyla siyaha boyadık. Bir süre boyanın kurumasını bekledik. Ruloda delikler açıp pipetleri bu delikleri soktuk ve son olarak sekiz göz yapıştırdık. Daha doğrusu yapıştırmaya çalıştık çünkü yapıştırıcımız kötü çıktı ve gözler sürekli düştü. Ayrıca pipetlerimiz çok uzundu, kesilse daha kolay olabilirdi.

Monday 16 February 2015

Folyolu Tahmin Oyunu


Süre: Seçilen eşya adedine göre değişebilir.
Dağınıklık:2

Malzemeler: 
Folyo
Evdeki oyuncaklar veya evdeki diğer tüm eşyalar

Bu sefer temalı oyun grubu etkinlikleri yerine tek bir oyun var. Ayı temasının içinde bahsetmiştim, folyoya sarılı nesneleri tahmin etme ve folyoları çıkarıp doğru bilip bilmediğini görme.

Sunday 15 February 2015

Gırrrr Ayı Teması

Sure: 1 saat
Dağınıklık: 7

Malzemeler:
Pet şise
Yapışkanlı göz
Burun olarak kullanılacak ponpon veya karton.
Ağız çizmek için silinmez kalem
Yapıştırıcı
Leğen
Oyuncak balık, deniz hayvanları, pipet veya isteğe bağlı diğer oyuncaklar
Leğenin üstünü kapatmak için kağıt veya poşet
Aliminyum folyo
Oyuncak yiyecek içecekler
Poşet veya sepetler
Ayı ayak izi
Yer matı
Oyuncak tünel
Hareketli müzik


Karşılama: Bir el kuklasi (ayı tercih edilebilir) her çocuğa teker teker merhaba der. Ayıları sevip sevmedikleri sorulur. Yaş grubuna uygun olarak ayıların nasıl ses çıkardığı, nerde yaşadığı, neler yedikleri üstüne kısaca sohbet edilebilir.

1- Her çocuga bir pet şişe verilir ( küçük boy daha uygun olabilir). Pet şişenin içine beyaz veya kahverengi ayı yapma tercihinize göre malzeme seçebilirsiniz. Bizim evde resimde görülen kesilmiş kağıtlar vardı, onları doldurduk. Kızım 3.5 yaşında, bu malzemeyi dolduracak sabrı gösterdi ancak daha küçük yaşlar için uygun olmayabilir. Daha küçükler için top top pamuk, patlamış mısır, playcorn, ponpon tercih edilebilir. Doldurma işi bittikten sonra gözlerini ve burnunu yapıştırıp ağzını yaptık. Kızım kağıtların bir kısmını dışarda bırakmak istedi, saçlı ayı olacakmış, tercih onların.

Friday 13 February 2015

Muuu muuu Teması


Süre: 40-50 dakika
Dağınıklık: 6

Malzemeler:
Önceden hazırladığınız bir tarafı beyaz kutu
Boya
Playcorn, kesilmiş kağıt
Beyaz bulaşık eldiveni
Su
İğne

Karşılama:
Çocuklara inek resimleri gösterilir. Aşağıya bazı resimler ekledim. Memeleri gösterilir, neler yedikleri anlatılır, nasıl süt sağıldığı gösterilir.

Wednesday 11 February 2015

Beklentiler ve hayalkırıklığı

Yirmili yaşların sonunda bir yerlerde bir söz okudum, şöyle birşeydi "bizi hayal kırıklığına uğratan insanlar değil onlardan beklentilerimizdir". Normalde böyle sözler yazılar aklımda kalmaz, çarpıcı sözlere falan hayranlık da duymam, hatta okumam bile. Ama bu söz o zamandan beri aklımın bir köşesinde sessizce durdu. Otuzların ortasında ise birden bire değişti. Aşırı aydınlatılmış reklam panoları gibi sürekli gözümü almaya başladı. Bunca yıl içimde biriktirdiğim tüm kırgınlıklar birkaç hafta içinde önemsizleşti. Özellikle çok sevdiğim kişilerden ne kadar çok beklentim varmış, üstelik bunların hiçbirini dile bile getirmemişken, sonunda çok büyük hayal kırıklıkları yaşayıp ne kadar uzaklarına düşmüşüm. 
Çok uzun bir giriş oldu bu. Aslında bahsetmek istediğim oyun oynarken bile çocuklarımıza bakıp ne büyük beklentilere girdiğimiz. Ben çok yaptım, hala yapıyorum. Daha bugün blogta yayınladığım elma ağacı resmini yaparken fırçayı alıp sürtmeye başladığında hayalkırıklığına uğrayıp kızdım. Oysa ondan mükemmel yapraklı bir ağaç beklentim vardi. Sanırım ağaç yapmak istemiyordu, zaten bana ağaç yapmak için bile söz vermemisti. Yunus yapmak istiyordu. Fotoğraf çekeceğiz diye ağacı bitirdik tabi. Sonra o serbest çalışma yaptı. Ne yaptın diye sorduğumda, hiçbirşey yapmadığını renkleri karıştırdığını söyledi :) Yaptığı resim aşağıda.

Tuesday 10 February 2015

Bebek Oyunu Teması

Süre: 1 saat
Dağınıklık: 5

Malzemeler:
Oyuncak bebek veya pelüş hayvan- üstüne atkı, şapka, yelek, çorap giydirilmiş
Biberon
Islak mendil
İçi pirinç, mercimek vs doldurulmuş kap
Mandal
İp

Karşılama:

El kuklası her çocuğa ve oyuncağına merhaba der.

1- Çocuğa vermeden önce bebekler giydirilmiş ve hazır olmalı. Uygun boyutta bebek yoksa, pelüş hayvan da olur. Bebeğe şapka, atkı, yelek ve birkaç kat çorap giydirilir. Çocuğa bebeğin dışarısı çok soğuk olduğu için giydirildiği ama eve geldiği için üstündekileri çıkartabileceği söylenir. Çocuk bebeğin üzerindeki giysileri çıkarır.

Merhaba (Ben kimim?)



Öncelikle ben kimim ve bir blogta paylaşacak neyim olabilir?

Blogta yayınlayacağım konular düşünüldüğünde kendimi tanıtırken hangi yönlerimden bahsedeceğim de ortaya çıkıyor. Ortaokul sonrasi öğretmen okulu adı verilen liselerden birinde okudum. Yani lisedeki dört senem, sonrasında öğretmen olacağım fikrini aşılayan bir eğitimle geçti. Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nden mezun oldum. Beş yıl devlet okullarında öğretmenlik yaptım. Buraya kadar herşey beklendiği şekilde devam etti. 25 yaşında evlendim, 27 yaşımda işimden istifa ettim ve devamında sekiz senem beş farklı ülkede geçti. Bu sekiz sene içinde hamile kaldım, kızım doğdu ve evde çocuk bakan anne grubuna dahil oldum. Hala yurtdışındayım fakat 35 yaşına yeni girdiğim şu günlerde Türkiye'ye dönme zamanımızın artık geldiğini anlıyorum. Bence sıradan bir anneyim. On parmağında on marifet biri hiç olmadım, anneliğim de öyle. Emzirerek uyutup, zırt pırt uyandığı için uykusuz kalan, gece yarısı uyanıp ağlayan, pireyi deve yapan, üç sene aynı yatağı paylaşan, iki ve üç yaş krizlerinde zıvanadan çıkan bir anneyim. Sakin, huzurlu, cesur olamadım. Anneliğimi en iyi özetleyen kelime: PANİK !


Sürekli ülke değiştirmek ve karakterim yüzünden fazla sosyal olamamam en büyük eziyetti şimdiye kadar. Birkaç gün içinde toparlanıp ev ve ülke değiştirmek hiç zor gelmezdi ama arkadaş bulmak hiç kolay değildi. Buna rağmen kızımla birçok farklı milletten arkadaş edindik, oyun gruplarına katılıp farklı dillerde oyunlar oynadık. Birçok anne ile tanışıp, beklentilerin ne kadar benzer olduğunu farkettik. Ama en önemlisi, bebekli bir annenin en temel ihtiyacının kendi ve çocuğu için sosyalleşebileceği fırsatlar bulmak olduğunu anladık. Annelerle biraraya gelip çocukların kendi kendine oynaması da yeterince rahatlatıcı ancak kendimden yola çıkarak söylüyorum, biraraya gelindiğinde çocuklarla bişeyler yapılması hem rahatlatıcı hem tatmin edici. 

Biraz araştırınca iki seçeneğimizin olduğunu görüyoruz. Birincisi etrafta son zamanlarda hızla artan hazır oyun gruplarından birine katılmak. İkincisi kendi oyun grubunu kurmak. Hazır oyun grupları, hiçbir hazırlık gerektirmediği, evin dağılmasına neden olmadığı ve tanımadığımız anneleri evimize alma endişesi yaratmadığı için oldukça cazip. Ücretleri değişiyor ama bu konu için bütçenizden bir miktar ayırabiliyorsanız, sorun olmuyor. Benim için en büyük olumsuz yanı, benim belirleyemediğim yer ve zamanda olması. Bir saatlik bir etkinlik için trafikle boğuşmak ve zamanının uyku saatine, yemek saatine, aksamüstü huzursuzluk saatine vs. denk gelmesi. Yine de fırsat bulsam katılırım.
İkinci secenek yer ve zaman konusunda esneklik içeriyor. Az şey değil bu. Maddi olarak daha az külfetli. İstediğiniz arkadaşlar ve çocuklarıyla olma şansı veriyor. Ancak hazırlık yapmak şart, onun için de bir yer belirlemek, çocuklu arkadaş yoksa katılacak birilerini bulmak.

Bu blog size oyun grubu kurma veya bu gruba katılacak arkadaşlar bulma vaadinde bulunmuyor. İçeriği,bir oyun grubu kurduğunuzda  neler yapacağınızı planlamanıza yardım etmek. Kendi sectiğim konularda size neler yapabileceğinizi, nelere ihtiyacınız olduğunu anlatacağım. Benim eklemediğim ancak sizin uygulamak istediğiniz konular olursa, bana yazarsanız, o konularda da oyun grubu planı hazırlamanıza yardımcı olabilirim.

Bunu neden mi yapıyorum, öğretmenlik yaptığım dönemlerde en zevk aldığım şey, birçok öğretmenin tersine, ders planı hazırlamaktı. İlginç kaynaklar bulmak, sınıfa uyarlamak, aktiviteleri sıraya sokmak ve dersi öncelikle kendim için eğlenceli hale getirmekti. Şimdi de eğlenmeye çalışıyorum aslında.

Oyun grubunda yapılacak aktiviteler internette birçok yerde var. Instagramda birçok kişi örnek aktiviteler paylaşıyor. Ama kaynaklar o kadar çok ki insan neyi nasıl seçeceğini, hangilerinin beraber yapıp, nelerden başlayıp hangi sırayı izleyeceğini bilemiyor. Planlamak çok mu zor, asla değil. Ama kendimi düşündüğümde başımda bir sürü iş varken, kendime bulabildiğim kısıtlı zamanda oturup bunları planlamak hiç cazip gelmiyordu. Dahası ne zaman bilgisayarın başına otursam o sayfadan bu sayfaya geçip, alakasız çocuk problemlerine dalıp ne yaptığımı unutur hale geliyorum. Bunu yaşayan tek kişi ben olamam sanırım, öyle değil mi?

Tekrar ediyorum, burda göreceklerinizi internette araştırarak kendiniz de bulabilirsiniz. Ben sadece temalar seçip, bir buluşmada bu temaya uygun hangi aktiviteleri yapabileceğinizi sıralayacağım. Olası problemlerden, ortamın ne kadar dağılabileceğinden bahsedip, çözüm yolları varsa paylaşacağım. Yani sınıfımda bir dersi nasıl planlıyorsam, bir oyun grubu buluşmasını da ayni şekilde planlayacağım. Böylece yapmanız gereken tek şey, gerekli malzemeleri temin edip, talimatlara uymak.

Burda bulacaklarınızı evde tek başına yapma şansınız da var tabi. Kimlerle ve ne zaman yapacağınız size kalmış. Bir annenin en büyük lüksü, seçme şansının olması sanırım :)